Bölüm – 1 | Arkeoloji

Türk evinin kökenini anlayalım derken neden tarih öncesi çağlara kadar indik size şöyle anlatayım. Türk evi harmanını oluşturan faktörler nelerdir diye baktığımızda Anadolu’da toprağın işlenerek kerpiç olarak kullanılması, Türklerin göçebe döneminden getirdikleri “otağ” kültürü ve Anadolu’da Türklerden önce var olan diğer medeniyetler olarak sıralayabiliriz.

Bu durumda eğer siz bu bölgede topraktan nasıl mimari malzeme olur diye araştırıyorsanız Anadolu sizi neolitik döneme kadar götürüyor. Göbeklitepe ve Çatalhöyük gibi bölgeler insanlık tarihinde ilk kez avcı-toplayıcı kültürden tarım ve hayvancılığın başladığı kentsel kültüre geçişin ilk örneklerinden kabul ediliyor. Bu demektir ki bu bölgelerde ilk kez insan kerpiç tekniğini kullanarak barınma ihtiyacını karşıladı ve neredeyse aynı teknikle günümüzde de mimarlık bu yöntemden faydalanıyor.

Göbeklitepe döneminde (M.Ö. 9000) avcı-toplayıcılık hala devam ediyordu. Dinsel ritüellerini gerçekleştirmek için çevre bölgelerden gelinen bir tapınma merkezi ihtiyacı duyulmuş ve bu merkezi inşa edebilmek için taştan T şeklinde monolitler inşa edilmiş. Henüz yerleşik hayata geçmemiş, bitki ve hayvanı evcilleştirmemiş ve çok ciddi alet kısıtları olan bir topluma kıyasla oldukça zorlu bir inşa süreci başarılmış. Monolitlerin ağırlığı 5-6 tonu, yüksekliği ise 5,5 metreyi bulabiliyordu. Fakat Göbeklitepe’de paleolitik dönemden neolitik döneme geçişin birçok temsilleri mevcut. Örneğin buğdayın Göbeklitepe’nin beslenme bölgesi sınırlarında yer alan Karacadağ eteklerinde yetiştirildiği tespit edilmiş. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ olarak adlandırılan bu dönemde insanların önce dinsel amaçlarla belirli bir alana yerleştiği ve ardından besin üretiminin tetiklendiği söylenebilir. Popüler yazar Yuval Noah Harari’ye göre biz buğdayı değil, buğday bizi evcilleştirdi ve mevcut bütün yaşam biçimimizi şekillendirdi. Bu durum insanlığın medeniyet seviyesinde Göbeklitepe’nin nasıl bir sıçramaya sebep olduğunu anlatır nitelikte.

Çanak Çömlekli Neolitik Dönem örneklerinden biri olan Çatalhöyük’e (M.Ö. 7000) gelecek olursak artık hayvanları ve bitkileri evcilleştirmiş bir insan topluluğu ile karşılaşıyoruz. Çatalhöyük’ün Göbeklitepe’den en belirgin farkı ritüellerin yapıldığı kamusal bir fonksiyona sahip bir yapının bulunmaması. Çatalhöyük yalnızca içerisinde yaşanılan hacimlerden oluşuyor. Son derece eşitlikçi bir toplum burada ikamet etmiş. 8.000 kişilik oldukça kalabalık bir topluma ev sahipliği yapan Çatalhöyük’te yeni bir yapı inşa edilecekse, bir önceki yapı yıkılarak temel görevi görüyor ve onun üzerine inşa ediliyor. Böylece üst üste 18 katmana kadar ulaşan bir kazı alanı ile karşı karşıya kalıyoruz. Kerpiç tekniği kullanılarak bitişik nizam inşa edilen evlerin her birinin kendi duvarı var. Yani iki yapıyı tek katmanlı bir duvar değil çift katmanlı duvar ayırıyor.

catalhoyuk-evi-gunluk-yasam
Çizim: De Agostini Picture Library

Yapılara dönemin vahşi ortamından dolayı yalnızca yukarıdan merdivenle girilebiliyor.  Merdivenin hemen altında ışık ve havalandırmaya yakın olması tercih edilen ocak bulunuyor. İç mekanda farklı kotlarda platformlar inşa edilmiş. Çatalhöyük’te ölüleri evlerin altına gömme geleneği var. Kimi evlerde hiç gömü bulunmazken bazılarında 60’a varan gömü bulunmuş. Fakat bu durumun hiyerarşik sistemle herhangi bir ilgisi olmadığı öne sürülüyor. Oldukça eşit olan bu toplum yapıların arasında sokak vb. bağlantılar bulunmadığı için evlerinin damlarında sosyalleşiyorlar.

Daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler için Çatalhöyük’te 25 yıl boyunca kazı başkanlığını yapmış ve 2017’de görevini tamamlamış Ian Hodder’in “Origins of Settled Life; Göbekli and Çatalhöyük” | Talks at Google sunumunu tavsiye ediyorum.

Bilge ile geçtiğimiz hafta sonu motosikletimize atladık ve Konya’nın yolunu tuttuk. Yolculuk baya uzun olduğu için memleketim olan Denizli’de kalarak gidiş-dönüşü 2’ye böldük. Denizli ile Konya arasında çok fazla göl var o yüzden müthiş bir yolculuk geçti. Dönüşte Çay yolundan geldik, dümdüz yol olduğu için konforlu bir yolculuk sunabilir ama motosiklet için aşağıdan gidilen rotayı öneririm.

Derken Konya’ya vardık. Daha önce gelmediyseniz inanılmaz bir mutfağı var mutlaka denemenizi isterim. Tabi sizin bir Dilek Abla’nız yok kendi çarenize bakacaksınız. Çatalhöyük’e vardığımızda Konya platosunda alışkın olmadığınız bir tepecik sizi karşılıyor. Vakit kaybetmeden alet edevatı çıkardık ve Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden izin aldığımız için çekimlerimizi yapabildik. (çekim yapmak isteyen arkadaşlar izin almanız gerekiyor). Bu arada biliyorsunuz sponsor bulamadığımız için babamın kamerası ve kuzenin tripodu ile müthiş profesyonel çekimler yaptık :)

DSC_0153

Alanda üretilen model evler orijinal yapıların replikaları. Bu modellerin içerisinde neolitik dönem deneyimini yaşayabiliyorsunuz. Fakat bize en çok sürpriz olan durum büfede Sadrettin Dural ile tanışmamız oldu. Kendisi 90’lı yıllarda bölgenin bekçiğiliğini yaparken kazı ekibiyle tanışmış ve kazı başkanı Ian Hodder, Sadrettin Bey’e doğru bilgi edinebilmesi için dersler vermiş. Bir dönem rehberlik de yapan Sadrettin Bey Çatalhöyük hakkında 2 kitap yazmış. İlk kitabı İngilizce dilinde ve Amerika’da akademik ders kitabı olarak okutuluyor. İkinci kitabı olan “9000 yıl önce Çatalhöyük’te yaşam”ı ise Türkçe yazmış fakat basımını banka kredisi çekerek ve arabasını satarak bizzat kendisi fonlamış.

Arkeoloji ve mimarlık üzerine söylenecek çok laf var. Hele Anadolu toprakları üzerinde yaşıyorsanız emin olun bu sorumluluğa girmeye biraz çekiniyorsunuz. Ancak eşeledikçe yeni kapıların açılması sizi inanılmaz derin bir meraka ve heyecana sürüklüyor.

Yorum bırakın