Çadır.

Çatalhöyük kısmını geçtikten sonra Türk evinin birçok farklı faktörden etkilendiğini söyleyeceğiz. Ülkemizde toprağın yani kerpiçin mimari malzeme olarak kullanılması neredeyse insanlık tarihi ile paralel bir geçmişi vardır. Anadolu’da koşulların kerpiç için uygun ve kullanımı oldukça ekonomik bir malzeme olduğunu aktardıktan sonra ikinci olarak Orta Asya’dan getirdiğimiz çadır yaşamının etkilerine başlayabiliriz.

Biraz teknik bir yazı olabilir, önden uyarmak istiyorum. Bundan sonrasına çadır konusunda meraklı arkadaşları alalım.


“Fiziksel ortamın şekillendirilmesine yönelik göçer davranışı uzun zaman sürmüştür. Çadır yaşamı ve yerleşik yaşam arasındaki etkileşim tek tek odaların yerleşimine ve mekansal düzenlemelere yansımıştır. Türk hayatlı evinin klasik biçiminde bir odanın kullanımı kavramını belirleyen davranış, çadır yaşamından biçimsel ve organizasyonel uzantılar taşımaktadır. ” Doğan Kuban, Türk Ahşap Konut Mimarisi 17. – 10. Yüzyıllar

Türklerin göçebe dönemlerinde tek tip çadır kullanmadıkları, aksine konik çadır, alaçık, yurt, kılçadır, tenefli çadır olarak kategorilere ayırabileceğimiz birçok çadır türünden faydalandıkları biliniyor. Ancak tüm bu tipolojik çeşitliliğe rağmen çadır kültürünün ortak bir noktası var; yuvarlak planlı yerleşim.

Çadır kapısından girince sol taraf erkeklere, sağ taraf kadınlara ayrılmış durumdadır. Erkek tarafının kapının tam karşısına denk gelen kısmına “tör” adı verilir. Burası en kıymetli (yaşlı, sözü geçen, saygı duyulan) erkek misafirler için hazırlanmıştır. “Başköşe” ya da “şeref mevkii” addedilen bu kısım ağırlanacak misafirlerin ağırlığına yaraşır şekilde “koşma” adı verilen nakışlı keçe örtüler veya “ocakçı” adı verilen özel halılarla kaplanmıştır. Sıradan erkek misafirlerin yeri ise kapının solunda bulunmaktadır. Aile efradının, kadın misafirlerin oturacağı yerler hep ayrı ayrı belirlenmiş durumdadır. Sağ arka taraf ev sahibi, ev hanımı, çocuklar ve akrabalar olmak üzere aile üyelerine aittir. Sağ ön taraf ise kadın misafirlere ayrılmıştır. Fakirlerin ve hizmetçilerin yeri kapının hemen kenarıdır(Radloff, 1956: 281; Diyarbekirli, 1972: 53; Arseven, 1975: 20‐30).
Çadırın iç düzeninin oluşturulmasında hiyerarşik yapı ve dini inançlar etkili olmuştur (Roux, 2006: 50‐51).Kullanılan eşyaların konulacağı bölümler de aile bireylerinin oturma yerleri gibi kesin şekilde belirlenmiştir. Bu kesinlik, sınırlı bir mekân içinde geniş imkânlar elde edilebilmesini sağlamıştır (Onuk, 2005: 27). Çadır içinde yatağın yeri, aile kısmının hemen arkasındadır. İhtiyaç duyulan mahremiyet, yatağın ön tarafına gerilen örtü ile sağlanır. Yatağın hemen yanında elbise ve silah gibi eşyaların asılabilmesi için demir veya gümüş kaplı bir kazık vardır. Yatağın sol tarafında, çadır duvarının dip kısmında bir veya iki sıra halinde dizilmiş sandıklar, keçe ve halıdan bohçalar, heybeler, çuvallar bulunmaktadır ki, aslında bu kısım yurt sahibinin tüm servetidir. Zira söz konusu sandık, bohça ve çuvalların içleri kıyafet, tahıl, yün, hayvan yemi gibi malzemelerle doludur. Tüm bunların üzerine halıların serilmesi ile sedir şeklinde oturma yerleri elde edilmiştir.
Hemen üst kısma kötü ruhlara karşı koruyucu olması amacıyla çeşitli semboller asılmış durumdadır. Kapı girişinin sağ tarafında etrafı nakışlı hasırlarla çevrilmiş bölümde kımız ve su tulumu ile çeşitli kap kacak bulunur. Girişin sol tarafında ise eyer ve koşumlar asılıdır. Böylelikle bazı eşyalar yurdun duvarlarına asılırken bazıeşyalar da heybe, çuval ve torbaların içlerine yerleştirilerek yerden tasarruf sağlanmıştır. (Radloff, 1956: 282‐283; Diyarbekirli, 1972: 52‐53; Küçükerman, 1985: 29).

Screen Shot 2019-05-20 at 14.09.55.pngKaynak

Malzeme açısından ise hala kullanılan keçe yurdunu şu şekilde özetleyebiliriz sanırım.

 

11063424_800155336719783_77521485001158710_n-2.jpg

1. tüynük/ tündük (toono). Evin hem bacası, hem de penceresidir. Genellikle bunun üzerine keçeden “tümüldük (örh)” örtülür. Tümüldük gece kapanır, gündüz açılır. Tümüldüğün tan çağında açılması gerekir. Geç kalan evlere halk arasında tembel gözüyle bakılır.
2. endek/kütü (deever). Evin üstünü örten keçe kaplama. Bunu dışına “ak kösk (cagaan bürees)” denen kumaş örtülerek evin ak görülmesi sağlanır. Kara evler hizmetlileri gösterir.
3. sırguk (bagana). Evin direği denen şey işte budur. Tündüğü yerinde tutar.
4. ok (un’). evin üst yapısını veren ağaç çıtalar. Alt uçları terim başlarına bağlanıp üst uçları tüynükteki yuvalarına yerleştirilir.
5. oçuk (golomt). Ot evin tam bu ortasında yakılır. İki sırık ortası ya da ocak üzerinden bir şey alınıp verilmez. Ocakta “tağan (tulga)” denen üç ya da dört ayak üzerine eşiç yerleştirilerek yemek ve çay yapılır.
6. tör (hoimori). Resimde bir yanlış var. Bu alçak masanın göründüğü yer evin iyesinin yeridir. Gelen erkek konuklar önem sırasına göre sağına doğru sıralanarak oturur. Sol yanı ise kadınların yeridir. Dolayısıyla bize göre sağdaki sırığın yanı evin eşinin ocağı idare ettiği yerdir. Yere oturmak için üzerine kalın iplerle iğne işlemesi yapılmış keçe “sırmak (şirees)” parçaları serilir.
7. terim (hana). Moğolca duvar anlamına gelen “hana” sözünün çoğulu olarak kanat dendiği de görülüyor. Evin çember yapısını bu ağaç ağlar verir. Evin büyüklüğü de 6, 7, 8 terimli biçiminde dile getirilir.
8. turdak (tuurag). Terimi kuşatan keçe örtü. Buradan “keçe turdaklı” sözü bozkırda göçebe olarak ve keçe evde yaşayan bütün halkları, “Türk turdaklı” ise göçebe olmakla birlikte yalnızca Türk olanları kasteder. Ak kösk burayı da kapsar.
9. serpme (üüd). Ağaç “kapı (haalga) bulunmadan önce girişteki açıklık bu ağır keçe parçası ile örtülürdü. Aynı gelenek günümüzde de sürmektedir. Türklerde kapı çift kanatlı olur ve gün doğumu yönüne bakar. Moğollarda ise kapı tek kanatlıdır ve artık güneye bakıyor. Buriad başkenti “ulaan-üüd=kızıl serpme” adı bu sözden gelir.
10. kapsa (hatavç). Giriş açıklığını veren ağaç dikmeler. Terimin iki ucu buraya birleştirilir. yine ak köskü dışarıdan kuşatıp tutturan baş (tolgoi), orta (dund) ve ayak (adak) kuşakları kapsaya bağlanır. kapsayı alt ucundan birleştiren ağaç parçaya “eşik (bosgo)” denir. üstten birleştiren parçaya ise “sunı (totgovç)” deniyor.

Kaynak

Özetle Türklerin belirgin özelliklerinden biri günlük yaşamın büyük yoğunluğunun dış mekanda / çevre coğrafyada / bahçede geçmesi denilebilir. Fakat bununla beraber iç mekan yaşantısında var olan tüm eylemler tek bir hacimde görülebiliyor. Örneğin, yemek pişirmek, yemek yemek, uyumak, yıkanmak gibi eylemlerin tek bir kapalı mekanda görülebilmesi çadır kültürü ile Türk evinin göze çarpan ortak özelliğidir. Bu konuda ilginç bir örnek oda kelimesinin etimolojisine bakacak olursak “otag” kelimesinden geldiğini görüyoruz;

otag “çadır, göçebe evi” [ Divan-i Lugat-it Türk (1070) ]
otağ/odağ “çadır, göçebe evi, konut içinde müstakil birim, oda” [ TDK, Tarama Sözlüğü (1300 yılından önce) ]

Yorum bırakın